Gerçekten adil ve tarafsız bir araştırma görevlisi istihdamı yapılmak isteniyorsa eğer ÖYP sistemine bir an evvel geri dönülmelidir !
20 Mart 2010 tarihinde yeni kurulan üniversitelerimizin öğretim üyesi ihtiyacını karşılamak amacıyla Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı tarafından başlatılan "Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı" (ÖYP) kapsamında ilan edilen kadrolara ALES, yabancı dil ve lisans mezuniyet not ortalamasına ilişkin puanların ağırlık ortalamasından elde edilen değerlendirme puanına göre merkezi alım yapmak suretiyle devlet üniversitelerinin araştırma görevlisi kadrolarına adaylar yerleştirilmekteydi.
Kazanan adaylardan yabancı dil puanı 65'in altında olanlar YÖK tarafından finanse edilen yurtiçi dil kurslarında 6 ay süre ile yabancı dil eğitimi görmekte, dil puanı 65'in üzerinde olanlar ise yurtdışındaki herhangi bir yükseköğretim kurumundan kabul aldıkları takdirde 6 ay süre ile yabacı dil eğitimi alabilmekteydi. Dil eğitimini başarı ile tamamlayan adaylar ise ülkemizin köklü üniversitelerinde yüksek lisans/doktora eğitimi almaktaydı. İlave olarak, bu kadrolara atanan adaylardan taahhüt ve kefalet senedi alınmak suretiyle kadrolarının bulunduğu üniversitelere hizmet etmelerinin temini için süreç kanıta bağlanıyordu.
Ancak, beş yıl süre ile uygulanan bu proje farklı nedenlerden dolayı 2015 yılında YÖK tarafından rafa kaldırıldı ve bir daha da gündeme getirilmedi.
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı tarafından 22 Eylül 2015 tarihli basın açıklamasında ÖYP'nin kaldırılma sebebi olarak; "Merkezi yönetim bütçe kanunu ile tahsis edilen atama izinlerinin üniversiteler tarafından kullanılmak istenmediği, YÖK'ün her yıl bu kadroları tahsis etmek durumu olduğundan bu konunun üniversitelere bir nevi kadro dayatması olarak algılandığı, ÖYP uygulaması üniversitelerimizde akademik teamüllerin bozulmasına neden olduğu, bu uygulama neticesinde hoca-araştırma görevlisi ilişkilerinde bazı sorunlar yaşandığı, cari usulle araştırma görevlisi atamanın torpil anlamını taşımadığı, atanma şartlarının ÖYP kapsamında atanacak araştırma görevlilerinden daha ağır olduğu, üniversitelerin ÖYP'nin kaldırılmasına yönelik taleplerinin olduğu, bu uygulamanın akademik camianın yapısıyla uyuşmaması ve üniversitelerce tercih edilmemesi neticesinde her yıl kullanılmayan çok sayıda kadro yarattığı" ifade edilmiştir.
Ancak, yaklaşık beş yıl sonra geldiğimiz noktadan baktığımızda ise mevzuat değişiklikleri ve YÖK'ün aldığı bazı kararlar sonrası araştırma görevlisi alımının bir nevi ÖYP sürecine doğru gittiğini, kadroların üniversitelerce keyfi olarak kullanılmamasına ilişkin örneklerin cari alımlarda da olduğu, ALES, yabancı dil ve lisans not ortalamasına göre bakıldığında oldukça başarılı kişilerin yazılı sınavlarda jüri tarafından haksız şekilde önünün kesildiği ve torpilli alımların her geçen gün yayıldığına hep birlikte şahitlik ediyoruz.
Yukarıda bahsettiğimiz konuları somutlaştırmak için tek tek açıklamak gerekirse;
1-01 Ocak 2018 tarihinden 2547 sayılı Kanunun ek 38 inci maddesine göre tüm araştırma görevlisi atamaları aynı kanunun 50/d statüsüne göre lisansüstü eğitim süresince yapılmaktadır. Bu durumda atanan adaylarla ilgili YÖK tarafından alınan karar çerçevesinde kişilerin lisansüstü eğitimlerini gördükleri üniversitelerde lisansüstü eğitim görmelerine imkan verilmesi ve bu kararın kendi tercihlerine bırakılması sebebiyle özellikle yeni kurulan ve öğretim üyesi sayısı yetersizliği sebebiyle lisansüstü programı bulunmayan üniversiteler artık araştırma görevlisi kadrosu talebinde bulunmayacaktır. Çünkü, aldıkları her araştırma görevlisi lisansüstü eğitim için başka bir yükseköğretim kurumuna görevlendirilecektir. Araştırma görevlilerinin akademik gelişimi açısından oldukça doğru bir karar olmasına rağmen 2006 ve sonrası kuruluşlu üniversitelerin öğretim elemanı ihtiyacı düşünüldüğünde, bu yükseköğretim kurumları, hiçbir şekilde hizmetinden faydalanamayacakları ancak kadrolarını işgal edecek olan lisansüstü programı olmayın bölümler için araştırma görevlisi kadro talebinde bulunmayacaktır. Dolayısıyla, yürürlükteki sistem taahhüt ve kefalet senedi verilmeyen ÖYP'ye dönüşmüştür.
2- Kadrolar üniversitelerce keyfi şekilde yakılarak üniversitelere tahsis edilen atama izinleri verimli kullanılmamaktadır. Bunlarla ilgili birkaç üniversite özelinde somut örnekler verelim. 2019 yılı sonu itibarıyla Hitit Üniversitesi ve Ahi Evran Üniversitesi tarafından ilan edilen araştırma görevlisi kadrolarına yapılan başvurular sonucunda yapılan sınavlar neticesinde hiçbir aday başarılı bulunmamıştır. Sınava giren adaylara; en düşük 3 en yüksek 18 gibi puanlar verilmiştir. ALES, yabancı dil ve lisans mezuniyet notu oldukça yüksek ve iyi üniversitelerden mezun olan adaylar hakikaten bu kadar başarısız mıdır? Yoksa yapılan sınavın ölçme yönteminde mi hatalar vardır? Daha da uç soru ise "istenilen/düşünülen aday, kendi öğrencimiz vb." sıralamaya giremeyince kimsenin alınmak istenmemesi midir? ÖYP' nin kaldırma gerekçesi olarak gösterilen akademik teamüllerin bozulmasındaki kasıt acaba bu mudur?
3- Ön değerlendirme sonuçlarına göre ALES, yabancı dil ve lisans mezuniyet not ortalaması oldukça yüksek, sınav puanları olarak oldukça başarılı adaylar ne hikmetse yazılı sınav sonrası puanı düşük adayların gerisinde kalmaktadır. ALES ve yabancı dil puanları elbette tek başına bir ölçüt sayılamaz. Ancak, öyle ince hesapla yapılan değerlendirmeler ve yazılı sınav sonuçlarını görmekteyiz ki, bu ülkenin başarılı gençlerinin hakkının yendiğini görmemek için kör olmak gerekir. Örneğin, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Araştırma Görevlisi kadrosuna başvuran ve sınav sonrasında yedek olarak belirlenen adayın puanları ALES 92,5180, yabancı dil 93,75 ve lisans mezuniyet notu 96,96'dır. Asil olarak belirlenen kazanan adayın ise; ALES 77,358, yabancı dil 76,25 ve lisans mezuniyet notu 73,16'dır. Arada, puan olarak uçurum vardır. Ancak, ne hikmetse ve nasıl bir ölçme yöntemi ise oldukça yüksek puanları olan aday yazılı sınavdan 33 alıyor, diğer adaysa 80 puan alıyor. Jürinin ince hesaplaması ve müthiş başarısıyla kazanan aday puanları düşük olan aday oluyor. Yedek adaya yazılı sınavdan 34 verilse ya da diğer adaya yazılı sınavdan 79 verilse sonuç değişecek ama öyle olmuyor tabi! Kimsenin hakkına girmek gibi bir derdimiz yok. Ancak şu sonuç tablosuna bakıldığında bile ÖYP sisteminin acilen geri getirilmesi gerektiği gözler önüne seriliyor. ÖYP'nin kaldırılma gerekçelerinden biri olarak gösterilen "hoca-araştırma görevlisi ilişkilerinde bazı sorunların yaşandığı" ifadesi açık ve net bir şekilde ÖYP'nin üniversiteler içerisindeki kadrolaşmaya vurulan bir neşter olduğunun en büyük göstergesidir. Tüm puanları 90 ve üzeri olan adayın hoca ile ilişkilerinde bazı sorunlar olabileceği öngörülerek mi adayın önü kesilmiştir? Yükseköğretim kurumlarımıza araştırma görevlisi alırken hoca ile uyum içerisinde çalışacak bireyler mi arıyoruz? Yoksa yükseköğretim kurumlarımızı hedeflenen noktaya çıkaracak bilimsel yönü yüksek olan araştırma odaklı bireyler mi?
Sonuç olarak bakıldığında, mevcut durumun 2015 yılında yapılan eleştirilerle neredeyse aynı olduğu görülmektedir. Araştırma görevlisi alımlarında ülkenin başarılı ve genç insanlarının yazılı sınavlarda önleri kesilmektedir. Jürilerin sübjektif ölçme yöntemleriyle hazırladıkları yazılı ve sözlü sınavlarla başarılı insanların akademiye dair umutları sona ermektedir. Amacımız gerçekten adil ve tarafsız bir araştırma görevlisi istihdamıysa eğer ÖYP sistemine bir an evvel geri dönülmelidir!