Beyin Göçü mü? Beyin Gücü mü?

Birinci soruya cevap verebilecek konumda değiliz fakat beyin göçü; “Bulundukları toplum eğer gerekli ve/veya yeterli koşulları sağlamıyorsa yüksek nitelikli beyin takımı kendilerini daha iyi ifade edebilecek yerlerde bulunmak istiyorlar” durumu gereğince ülkemiz şartlarının daha iyi hale getirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Ekonomik, politik ve akademik sorunların azaltılmasıyla beyin göçünün azalacağı da sır değil. İkinci soruya geçmeden önce “beyin göçü” ile ilgili bazı bilgiler ve istatistikler vermek istiyorum. Başta ABD olmak üzere dünyanın gelişmiş ülkeleri geçen yüzyılın başından itibaren diğer ülkelerden nitelikli kişileri kendilerine çektiler. Özellikle ikinci dünya savaşından sonra insan hareketliliği ortaya çıktı. Bugün beyin göçü alan ülkelerin başında ABD geliyor ve onu Kanada, Avustralya, G. Afrika, Almanya, Fransa gibi ülkeler takip ediyor.

Önemli ölçüde beyin göçü veren ülkeler ise; Hindistan, Pakistan, Çin, Filipinler, Cezayir, Fas, Tunus, İran, Mısır, Nijerya, Türki Cumhuriyetler vs. ABD yılda 600 bini aşkın yabancı öğrenci alıyor. Şu anda ABD’de bilim insanı ve mühendislerin yüzde 12’si, doktorların yüzde 23’ü ve bilgisayarcıların yüzde 43’ten fazlası; yabancı ülke doğumlu. ABD’ye en fazla hangi ülkelerden öğrenci geldiğini ise aşağıdaki tablodan görebiliriz.

Beyin göçü değil beyin gücü

Yukarıdaki tabloya göre Türkiye, ABD’de en fazla öğrenci okutan 10’uncu ülke konumunda. Peki Türkiye’de beyin göçü durumu tam olarak nedir? İyi eğitim gören her 100 kişiden 59’unun yurtdışına gittiğini söyleyen Ankara Ticaret Odası’nın (ATO) hazırladığı ‘Türk Beyin Gurbetçileri’ raporuna göre Türkiye, beyin göçü en fazla olan 32 ülke içinde 24’üncü, yurtdışına en çok öğrenci gönderen ülkeler arasında ise 11’incisırada yer alıyor. YÖK’ün hazırladığı bir rapora göre 24 bini Almanya’da, 15 bini ABD’de ve geri kalanı farklı ülkelerde olmak üzere 50 binden fazla öğrencimiz yurtdışında eğitim görüyor. Türkiye’den en fazla Almanya, ABD, İngiltere, Malta, Kanada ve Avustralya’ya öğrenci gidiyor.

Beyin dolaşımı

Şimdi geçelim ikinci soruya: Gidenlerin hepsi geri dönmeli mi? Beyin transferine, beyin dolaşımına ülkeler ve kültürlerarası katma değer sağlayan bir süreç olarak bakabilirsek dünyaya bakışımız da o ölçüde değişecek ve gelişecektir. “Beyin Göçü Değil Beyin Gücü” sloganıyla biz TAF Network olarak, yurtdışında bulunan bilim insanlarımızı beyin gücü olarak görüyoruz. Başarılı kişilerin, bulunduğu ülkelerde de ülkemize, ülkemiz gençlerine çok büyük katkı sağlayacaklarına inanıyoruz. Bugün New York’ta kardiyoloji kürsüsünde ders veren bir bilim insanımızın, Tokyo’da yazılım firması kuran bir akademisyenimizin veya Londra’da nanoteknoloji alanında doktora yapan bir hocamızın bu ülke için bir kayıp olduğuna inanmıyoruz, tam aksine bir kazanca dönüştürülebilir diye düşünüyoruz. Çünkü yaşadığımız çağ artık bir network çağıdır, iletişim ve etkileşim çağıdır. Yaptıkları çalışmalarla, bulunduğu ülkeden ülkemize bilgi ve tecrübe aktaracaklarına, oralara gitmek isteyen öğrencilere yardımcı olup referans olacaklarına, ülkemizi temsil eden birer bilim elçisi olduklarına inanıyoruz.

Örneğin ABD’de 3 milyon Hint asıllı Amerikan vatandaşı var, bunların bulundukları yerden, ülkelerine daha fazla katkıda bulundukları görülüyor. Ülkelerinde yatırım yapıyorlar, ABD’ye giden Hintlilere iş sahası açıyor, öğrencilere destek veriyorlar. Artık gelişmiş ülke vatandaşları da ülkelerinden göç ediyor. OECD verilerine göre 1.3 milyon üniversite mezunu İngiliz, halihazırda yurtdışında yaşıyor. Avrupa’nın eğitim seviyesi açısından en iyi ülkelerinden Almanya’nın ise şu anda 865 bin nitelikli vatandaşı yurtdışında yaşıyor. Bu da demek oluyor ki bilgi çağında bedenen göçmüş olmak beynen de göçmüş olmak demek değil. Mesela 12 yıldır yurtdışında hayatını sürdüren bir bilim insanımız Sinem Ezgi Gülmez (Fransa), “Hiçbir zaman kendimi ya da beynimi bilim için ‘göç etmiş’ olarak görmedim, tanımlamadım. Bilim için ülkeler değiştirdim sadece…” diyor.

Hiçbir zenginlik ‘beyin gücü’nün önüne geçemez

Bilim insanlarımız; insanlar için, insanlık için, sağlığımız için, hayat kalitemizin yükselmesi için görmediğimiz, bilmediğimiz yerlerde karıncalar gibi durmaksızın çalışıyor, düşünüyor ve üretiyor. Yani bilim için konum değiştirmişler sadece. Bilimin amacı, özünde, insanın ve insanlığın geliştirilmesi ise bilim insanı da evrenseldir ve coğrafi sınırlar içine hapsedilemez. 25 Aralık 2015’te gerçekleşen Yurt Dışındaki Türk Bilim İnsanları 3. Kurultayı’nda konuşan Bilim, Sanayi ve Teknoloji eski Bakanı Fikri Işık,“Muhakkak Türkiye’ye dönün demenin doğru olmadığını biliyoruz. Siz bulunduğunuz ülkelerde yaptıklarınızla da bizim için değerlisiniz” dedi ve bu yaklaşımda olunması sevindirici.

Bir ülkenin en büyük gücünün ne olduğu sorusunun cevabı, “Beyin gücü”dür. Bunun temeli ise hiç şüphe yok ki, “nitelikli insan kaynaklarıdır.” Ne yer altı, ne de yer üstü zenginlikleri bu güce denk olabilir.

Şimdi yurtdışında bulunan beyin gücümüzden bahsedelim, bakın neler yapıyorlar:

Prof. Dr. Aziz Sancar: 2015 Nobel Kimya Ödülü sahibi. DNA Onarım Mekanizmasını keşfediyor. Hücrelerin DNA hasarını nasıl onardığını ve genetik bilgiyi nasıl koruduğunu açıklayan bir bilim insanımız. Amerika’da yaşayan Türk Doktorlar Birliği’ne kayıtlı 1.250’den fazla doktor bulunuyor. Onlar artık Amerika’da gelenekselleşmiş “en iyi doktorlar” sıralamasına kolaylıkla giriyor. Harvard, Cornell, Yale, John Hopkins gibi hastanelerin en önemli isimlerinin başında, modern dünyanın İbni Sinaları olan Türkler geliyor. Onlar ki, çalıştıkları hastanelerin girişine artık Türk Bayrakları çektiriyor, İstiklal Marşımızı dinlettiriyor. Gazi Yaşargil, Mehmet Öz, Gökhan Hotamışlıgil, Münci Kalayoğlu ve daha nice doktorumuz yabancı ülkelerde göğsümüzü kabartıyor.

Prof. Dr. Murat Günel: “Yeni Gazi Yaşargil” denilen Günel, beyin cerrahı Prof. Dr. Gazi Yaşargil’den sonra beyin ve damar cerrahisinde dünyada isim yapan ikinci Türk doktoru olarak biliniyor. Günel, başında olduğu laboratuvarda beyin ve damar hastalıkları, moleküler biyoloji ve genetiği üzerine araştırmalar yürütüyor, Yale Üniversitesi’nde bölüm başkanlığı yapıyor. Yılda yaklaşık 300 ameliyat yapan Murat Günel, ABD’de mesleğindeki sayısız ödülün sahibi ve pek çok organizasyonun da yönetim kurulunda bulunuyor.

Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil: Harvard Üniversitesi’nde Genetik ve Kompleks Hastalıklar Bölüm Başkanlığı yapmış olan Hotamışlıgil, Harvard’da kurulan Sabri Ülker Center/Hotamışlıgil Laboratuvarı’nın başkanlığını yürütüyor. Obezite, şeker ve kalp hastalıklarıyla ilgili kendisine patent kazandırmış çalışmaları var.

Prof. Dr. Feryal Özel: NASA’nın en başarılı astrofizikçilerinden. Bilim adamı Einstein’ın aralarında bulunduğu 20 dehadan oluşan Büyük Fikirler Listesi’nde yer alıyor.

Prof. Dr. Utkan Demirci: Biyoteknoloji alanında Stanford’da çalışmalar sürdürüyor. Kanseri erken teşhis eden cihaz, erkek kısırlığına mikroçipli çözüm, kanserin teşhisinde cep telefonu ile uyumlu test gibi dünyanın dikkatini çeken birçok önemli çalışmaya imza atıyor.

Prof. Dr. Ali Erdemir: Nano teknoloji kullanarak geliştirdiği yapay elmas özelliği taşıyan buluşuyla, uygulamalı bilimin Nobeli, R&D ödülüne kez layık görüldü. 1987 yılından beri ABD’nin Chicago kenti yakınlarında bulunan Argon laboratuvarlarında araştırmalarını sürdürüyor.

Ayşem Sunal: Belçika Kraliyet Başdansçısı. Ankara Devlet Balesiyle gittiği Japonya’daki bir yarışmada Anvers Kraliyet Balesi Müdürü Robert Denvers’ın Belçika’ya davet etmesi üzerine Belçika’ya yerleşti ve kariyerine hâlâ burada devam ediyor.

Prof. Dr. Neva Çiftçioğlu: Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA’da çalışan Türk kadın araştırmacı. Teksas’taki Johnson uzay merkezinde görev yapan Çiftçioğlu, kireçlenmenin neden olduğu kalp ve böbrek hastalıklarının tedavisinde kullanılabilecek yeni bir antibiyotik üzerinde çalışıyor.

Prof. Dr. Vamık Volkan: ABD’de yaşayan ünlü Psikoanalist. Yaptığı çalışmalarla psikiyatri alanında dünyanın en prestijli ödülü sayılan ‘Mary Sigourney Psikanaliz Ödülü’nü, ‘Sigmund Freud’ ve ‘En iyi eğitmen ödülü’nü kazandı.

Prof. Dr. Aydoğan Özcan: Akıllı telefonları sofistike mikroskoplara dönüştürebilen kolay taşınabilen bir cihaz geliştirdi. ABD Başkanı Barack Obama tarafından 2011’de Genç Bilim İnsanları ve Mühendisler Başkanlık Kariyer Ödülüyle onurlandırıldı.

Doç. Dr. Çağan Şekercioğlu: National Geographic’nin ilk ve tek Türk kaşifi olarak seçildi. ABD’de doğa bilimleri üzerine çalışmalarına devam ediyor.

Doç. Dr. Mete Atatüre: İngiltere Cambridge Üniversitesi’nde Kuantum fiziğinde imkansız olarak gösterilen ışık parçacıklarının sıkıştırılmasının ölçümünü yaptı.

Dr. Canan Dağdeviren: Harvard Üniversitesi’nin genç akademi üyeliğine (Junior Fellow of Harvard) seçilen ilk Türk. Giyilebilir kalp pili icadıyla birçok ödüle layık görüldü ve MIT’den profesörlük teklifi aldı.

Bal arısına benziyorlar

Bu isimlere benzer, bu toprakların yetiştirdiği ve dünyanın farklı noktalarında kalıcı başarılara imza atan, bilimsel çalışmalar yapan binlerce bilim insanımız var. Ve bu kişilerin bulundukları noktalarda da ülkemize çok büyük katkılar sağladığını/sağlayacağını düşünüyoruz. Bu bilim insanlarımız bal arısına benziyor. Farklı ülkelerden polenleri toplayıp ülkemize bal olarak aktardıktan sonra tekrar polen toplamak için farklı ülkelere gidecekler. Bizim burada yapmamız gereken onlarla ülkemiz arasında sağlam bir köprü kurmaktır. Çok işlek bir köprü olursa onların bilgilerinden sık sık istifade eder, onların ballarını buraya getirmesini sağlayabiliriz. TAF Network olarak her yıl Yurt Dışı Farkındalık Zirvesi düzenleyerek, hem bu bilim insanlarımızı tanıtmak hem de yurtdışı kariyer ile başarının farkındalığını oluşturmak amaçlarımız arasında. Son yıllarda Kamu tarafından sağlanan desteklerle 668 araştırmacımızın ülkemize dönmüş olduğunu ve bunun çok kıymetli bir gelişme olduğunu da ifade etmeden bitirmek istemiyorum. Ülkemize dönmek isteyenlere en uygun şartlar sağlanmalı ve yatırım yapılmalı ancak yurtdışında bulunanların da bu ülke için bir kazanç olduğu unutulmamalı.

hürriyet