Bilindiği üzere, 2547 sayılı Kanun Üniversiteyi 'Bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzel kişiliği' (Md.3) olarak tanımlamıştır. Bilimsel üretimin her türlü siyasi argümandan, dünya görüşünden uzak bir şekilde yerine getirilebilmesi için özerk bir alanda üretilmesi tüm bilim otoriteritelerinin kabul ettiği bir durumdur. Bilimsel üretimin yoğun bir şekilde yapıldığı Üniversitelerde özerklik anlayışı bilim adamlarından ziyade yöneticilerin sıkça kullandığı bir kavram olmuştur. Bir kurumun özerk bir yapıya sahip olması o kurumun yöneticilerine kaynakların kullanımı konusunda sınırsız bir yetki vermemektedir. Başta Anayasa olmak üzere tüm yazılı hukuk kuralları bu kurumların yöneticilerini de bağlamaktadır. Sözlü gelenekte yer alan etik değerlerin ise en çok da yöneticilerde temayüz etmesi gerekmektedir.
Bilimsel özerkliğin ön planda olması gereken bir eğitim kurumunda özerklik kavramının daha çok yönetim kademesinde toplum tarafından kabul görmüş etik değerlerden uzak bir şekilde kullanıldığına yine şahitlik etmekteyiz. Hatırlanacağı üzere bu üniversitemiz Sayın Rektörün göreve geldiği ilk zamanlarda eşinin Enstitü Sekreterliğine atanması ile gündem olmuş, toplum tarafından çokça eleştirilmişti.
"Öğretim Üyesi Dışındaki Öğretim Elemanı Kadrolarına Yapılacak Atamalarda Uygulanacak Merkezi Sınav İle Giriş Sınavlarına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik" kapsamında söz konusu öğretim görevlisi kadro ilanlarını değerlendirdiğimizde ilanın gereksiz sertifika şartları koyularak kişiye özel hale getirildiğini görmemek için kör olmak gerekir. Yine diğer hususlar yönünden incelemelerimiz ayrıntılı olarak tabloda belirtilmiştir.
Kestirme yoldan, belirli adaylara yönelik elekten geçirme yöntemiyle yapılan akademik personel alımları, şans eseri yolu akademisyenlikle keşisen kesime ışık tutmakla birlikte, bilim üreterek toplumsal dönüşümün yapı taşı olan üniversitelerimizde maalesef bilgi birikimi, ehliyet ve liyakat yerine yaranma ve yamanmanın esas olduğu yersiz ve yakışıksız bir sisteme dönüşmüştür.
Pekala, sık sık gündem konusu yapmamıza rağmen Ülkedeki yükseköğretim sistemini ve yükseköğretim kurumlarını denetlemek ve düzenlemekle görevli toplam 21 üyeden oluşan Yükseköğretim Kurulu yapılanlara neden sessiz kalmaktadır. Çünkü YÖK'ün sessiz kalması yapılan haksızlıkları -üzülerek altını çizmek gerekirse- destekler mahiyettedir. Zira ölçünün kaçırılmasında payının olduğunu görerek bu konuya artık ciddiyetle eğilmesi gerekmektedir. Ancak ne hazindir ki, Yükseköğretim Kurulunda görev alan akademisyenler görev sürelerinin bitiminde az da olsa Rektörlük görevine de atanma ihtimalleri olduğundan olsa gerek, kendilerinin de tercih edeceği bir yolu denetlemekten kaçınmaktadır. Mevcut uygulamaların sonucu olarak bu durumu açıklayacak aksi bir cümle kurulamamaktadır.
Umuyoruz ki yasal işlemler doğurmaya meyilli bu süreçler daha fazla tehditkar bir aşamaya geçmeden Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı Üniversitelerdeki akademik kadro alım ilanlarına yaptırımı olan sistemsel bir çözüm üretir. Pamukkale Üniversitesi de tavsiye eleştirilerimizi dikkate alarak bir an evvel akademik rekabete ve somut fırsat eşitliğine zemin yaratmak üzere ilanlarında düzeltme yoluna gider.